Not: Bu yazı 10 Nisan 2010 yılında kaleme alınmıştı. Yani 8 yıl önce… Milli Eğitim Bakanlığı ders saatlerini düşürmek istiyor. Eeee biz ders saatlerinin fazla olduğunu yıllar önceden düşünmüşüz. Gelelim 8 sen önce yazılan yazımıza…
Haftada 5 gün okula gidiyoruz. Günde en az 6 saat ders. Bir haftada 30 saat yapar. Haftanın en az 3 günü de sınıfta etüt çalışmaları yapıyoruz. 2’şer saatten 6 saat. Toplam 36 saat. Daha bitmedi. Cumartesi ve Pazar günleri de dershaneye gidiyoruz. 6’şar saatten 12 saatte dershane yaptı. Bir haftada toplam 48 saat ders. Dile kolay. Tam 48 saat.
Bazen anneme diyorum ki; “Anneciğim, sen evde kaç saat iş yapıyorsun? “Yavrum; diyor. Evleri 20 dakika süpürüyorum, sonra televizyonun karşısına geçiyor, dizi seyrediyorum. 40 dakikada dizi bitiyor. Sonra 15 dakikada kahvaltıdan kalma bulaşıkları yıkıyor, sonra 45 dakika evlendirme programını izliyorum. Öğle yemeğini düdüklüye 20 dakikada koyuyor, daha sonra evlendirme programını izlemeye devam ediyorum. Öğleyin hep birlikte yemeğimizi yiyoruz. Sen okula gittikten sonra 15 dakikada bulaşıkları yıkıyorum. 50 dakika pembe diziyi izliyorum. Ayşe Teyzenlere gidiyorum. 2-3 saat de onunla muhabbet ediyoruz. Akşam yemeğini 30 dakikada yapıyorum. Sofrayı hazırlayıp, senin okuldan, babanın işten gelmesini bekliyorum. Yaptığım işleri topladığımda ortalama günde 1saat 20 dakika iş yapıyorum” diyor. Haftada toplam 8 saat iş yaptığını çabucak hesaplıyorum.
Babama sıra geldi. “Babacığım, sen haftada kaç saat çalışıyorsun?” babam: “hayırdır yavrum, Öğretmen ödev mi verdi? Diye soruyor. “Hayır, babacığım, merak ettim, onun için soruyorum” diyorum. Babam “yavrum “diyor. Sabahleyin saat 8’ de işyerine gidiyorum. Birlikte çalıştığımız Ahmet Amcanla sabah çayı içiyoruz. Günlük gazeteleri de okuyoruz. Saat 9 oluyor. Dünden kalan iş varsa 15-20 dakika göz gezdiriyorum. İnterneti açıyorum. Günlük gazete haberlerine bakıyorum zamanın nasıl geçtiğini anlamadan, bir bakıyorsun saat 12.00 olmuş. Haydi yemeğe. Öğleden sonra iş yerine vardığımda, ”Öğle kahvesi içmeden işe başlanmaz” diye kahvelerimizi söylüyoruz. Günlük işlerimizi 1 saatte tamamlıyoruz. Yandaki odada çalışan Hülya Hanım çok meraklı bir bayan. Birbirimize duyduklarımızı mesajla bildiriyoruz. Bu günlerde ne çabuk geçiyor. Bir bakmışsın saat 17.00 olmuş. Toparlanıp eve gelinceye kadar saat 18.00 oluyor. Günde ortalama 1,5-2 saat çalışıyorum. Epey de yoruluyorum. Ne yapacaksın “ekmek davası”; babamın da haftada 10 saatten fazla çalıştığı yok.
Onlar 35-40 yaşlarında haftalık ortalama 8-10 saat çalışıyorlar. Ben ise, haftada 48 saat okula ve dershaneye gidiyorum. Ayrıca eve geldiğim zaman annem de babam da ikisi birlikte “dersine çalış, ödevlerini yap.” diye sıkıştırıp, duruyorlar. Bu böyle olmaz. Haktan, adaletten, eşitlikten bahsedenler, kendileri haftada ortalama 8 saat çalışacaklar; ben ise, 48 saat okula gideceğim. Nerde savundukları adalet? Nerde kendileri için istedikleri ama bize gelince unuttukları eşitlik?
Bir önerim var. Milli Eğitim Bakanımız Sayın Nimet ÇUBUKÇU’ ( O zamanın bakanı) ya sesleniyorum. “Sayın Milli Eğitim Bakanım. Sayın Nimet Teyze. Oyun çağında bir çocuğuz. Bizim oynamaya ve eğlenmeye hakkımız var. Siz bizim derdimize bir çare bulursunuz. Benim bir teklifim var. Bildiğiniz gibi dersler 40-45 dakika, teneffüsler ise 15-20 dakika.. Derslerde teneffüs yapsak, teneffüslerde de ders yapsak, biraz rahatlarız.
“Evet, evet en güzel çözüm bu bence…” dersler teneffüs, teneffüsler ders olsun”