Gelin bu gün kendimizi bir tartalım. Şu hayatta varlığımızın karşılığı nedir toplumda? Yani bizim bu topluma katkımız ney? Ne ile anlıyoruz? Adımızdan bahsedildiğinde nasıl yankı buluyor insanlar arasında? Örnekle izaha çalışacak olursak, Hz. Adem'in oğulları Habil ile Kabil'den söz etsek, Habil için ne dersiniz, Kabil için ne dersiniz? Habil deyince gülümsediğinizi, yüzünüzü tatlı bir tebessüm aldığını görür gibiyim. Tevekkül ve teslimiyet hissiyle idrakinizin uyandığını hisseder gibiyim. Herkesin hakkına razı olması gerektiğini, haksız yere bir insana el kaldırılmayacağını, Allah tarafından uyulması istenen kuralların tavizsiz uyulması gereken kurallar olduğunu kavradığınızı anlar gibiyim.
Ya Kabil deyince, yüzümüze aksedenleri insanlar görecek olsalar, insan hayatını alt üst eden bütün unsurları okuyabileceklerini, bunların bütününün içimizi burktuğunu anlamaları asla güç değil.
Şimdi sorsak kendi kendimize: İnsanların bizi nasıl hatırlamalarını isteriz?
Tarihe şöyle bir göz atalım; kendimizi kendileriyle tarttığımız zaman ne kusurların sahibi olduğumuzu görmemiz güç olmaz. Yunus Emre;
Bir kez gönül yıktı isen bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil
Bir gönül yıkmanın, kılınan namazdan insanın kazanabileceği insanî değerlere sahip olmaktan mahrum kalabilmeğe yol açacağı, namaz kılıp insanların gönlünü kazanamayan kimsenin ise elini yüzünü sıradan yıkayan insanlardan farkının kalmayacağını, boşa abdest almak olduğunu vurgulamaktadır. Bu insanî bakışla yüz yıllardır insanlığın gönlünde taht kuran Yunus, iyilik önderi olmuştur. Öyleki 1991 yılı Birleşmiş Milletler tarafından Yunus Emre (Sevgi) Yılı ilan edilmiştir. İnsanlığa sevgide önder olmak başka nasıl olabilir ki?
Elbette Yunus bu özelliği ile ulaşamıyacağımız bir kişi olarak görülebilir. Unutmayalım ki, iyiliğin ve sevginin büyüğü küçüğü olmaz. Sevgi de iyilik de az ya da çok ne kadar varsa, var olduğu yerde hayat bahşeder.
İyilik ve güzelliklere dair daha nice yeri doldurulamaz örnekler vardır. Tersine, hatırladığımızda içimizi burkan nice pişmanlıklar, ürperten nice korkutucu insan manzaraları, nefret uyandıran nice insafsızlıklar, hatırlanınca hâlâ göz yaşlarının aktığı nice gaddarlık, merhametsizlik örnekleri vardır.
Pekâlâ, siz ne düşünürsünüz?
Maksadımız ne suç ne de suçlu aramaktır. Suçu ortadan kaldırmak, insanların suça düşmesini önlemektir.
Hem hakikaten suç ne ki? Saymaya başladığımızda günah ve haram olarak sayabileceğimiz çok şey var. Lâkin suç Ney? Bu haram ve günahlara bulaşanlar var da toplumda, suç ne ki? Bu suçun tarifi ney?
Bence suç; noksanlarımız, umursamamazlıklarımız, işlenen günahlara, hatalara kayıtsızlıklarımızdır. Suç, suça batmış insanlara bıgâneliğimizdir. Suç, toplum olarak zaralı olduğunu bildiğimiz bazı alışkanlıklarımızdan vazgeçmemektir. Suç, kendimizi suçsuz sanıp, suçlu aramamızdır. Suç, kötülüğü önce kendi nefsimizde aramamamızdır. Bu gün ne örnekler sayabiliriz.
Güncel düşünelim: Altı aydır bir Korona virüsü ile boğuşuyoruz ülkemizde ve dünyada. Ülkemiz için düşünürsek, neden üstesinden gelemedik bu illetin, hiç düşündük mü? Epey mesafe almışken neden hasta sayısı arttı? Artış sebepleri her gün sıralanıyor ve uzun uzun tembihler yapılıyor. O zaman bu tedbirleri hiçe saymamız suç değil mi? Vurdumduymaz davranıp bulaştırdığımız insanlardan ölenleri düşündüğümüzde suçumuzun büyüklüğünü de düşündük mü? Devletimize, zaman kabettirmeye sebep olduğumuzu göz önüne alırsak suçun boyutlarını hesap edebilir miyiz? Harcanan emek, masraf, kaybedilen enerji, insangücü de katılacak olursa ülkemizin istikbaline matuf ümitlerimizi ne kadar ötelediğimizi dile getirebilir miyiz?
Suç, gün gelince mangalda kül bırakmayanların bîgânelikleri değil mi?
Şimdi söyleyin, hakikaten bu durumda, bizden sonrakiler bizden nasıl bahsedecekler? Bir sonraki neslimiz, evlatlarımız ne diyecekler?
Bunlar toplum bazında sorumluluklarımızdan olan şeyler. Bir de ferdî olarak bizden sonraki beklentileri nazara alarak, hayır dua alabilmenin hesabı içinde olmalıyız.
Dünyevileşen dindarlığımız ve hayat anlayışımızı sorgulamalıyız.
Her nesil kendinden öncekilerin bıraktığı iz üzerindedir. Bizden sonrakilere, iyi örnekler bırakmalıyız. Onların model alacakları büyükleri vardır. Anne, baba, öğretmen, toplum büyüğü, din görevlisi, meslek erbabı, komşu gibi sayabileceğimiz bir çok kesim sonrakilere model olduğunu unutmamalıdır.
Unutmayalım herkes, en az sorumluluğu kadar milletin hayrına eser bırakmak, kendinden hayırla yâd ettirmek durumundadır.