İslam inancında insan, âlem içinde merkezdedir. Kainat insan odaklıdır. Bütün deveran insana hayat temini için devam eder.
Varlıkların tamamı insan hizmetindedir. Sırf hayatta kalsın diye. Bunun içindir ki Kuran-ı Kerim'de: “O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök hâlinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir.” ( Bakara, 29) buyurulur. Yer yüzünde her şeyin insan için var edildiğinden bahsedilirken, yer yüzünün insan hizmetine sunulduğuna vurgu yapılmaktadır. İnsanın, yaşantısını sürdürebilmesi, kolaylaştırması, hayat sevinci kazanması gibi hayatta kalabilmesi için gerekli bütün şeylerin var edildiğine işaret edilir. Burada şu husus da dile getirilmektedir. Gök yüzünün yedi kat olarak düzenlendiği de hatırlatılarak, sadece yer yüzü değil gök yüzünün de insan istifadesine verildiği idrakine sunulur. Gök yüzü her şeyiyle insanın yaşantısında ihtiyaç duyduğu zaman emrine amadedir. Yeter ki uygun ve meşru yolda ondan yararlansın. Nitekim bu gün, gökteki insan icadı varlıklar ve hareketlilik yer yüzünde varlığını sürdürebilmenin olmazsa olmazı haline gelmiştir. Bundan sonra da gök yüzünde insan varlığı hangi boyutlarda olacak zaman gösterecektir. Kurgu filmlere bakarsak hayat sanki gökte yaşanacak gibi gözüküyor.
Yani şunu demek isteriz ki, insan aklının emrinde olan bütün yaratılmışlar, sadece insanın varlığını sürdürmesi için insana bir nimet olarak sunulmuştur. Mesele bunun şuurunda olarak istifade etmek ve kıymetini bilmektir.
Günümüz insanlığına bu manada baktığımızda, söylenecek çok şey var. İnsandaki menfaatperestlik, sadece kendisini düşünme, başkalarını hiçe sayma, kendisi dışındakilere hayat hakkı tanımama, her şey benim olsun anlayışı gibi ihtirasları ile ızdırap ve sıkıntılar tükenmemektedir. Bu ihtiraslar dolaysıyla, paylaşma, yardımlaşma, başaklarının hakkını gözetme gibi insanda olması gereken önemli güzellikleri yaşatmak imkansız hale gelmektedir. Hatta sunulan hayat unsurlarını bencillik ve doyumsuzluklarla yok etmekte, kendisinin huzursuzluğuna sebep olduğu gibi, bu nimetleri hoyratça yok ettiği için ne kendisi ne de başkaları elem ve kederden yakasını kurtarabilmektedir . Bu da çevresinde bulunanların ve hayatını sürdürebilmesi için elzem olan varlıkların canlı cansız bütünüyle yok olmasına varıncaya kadar kötü neticeler doğurmaktadır.
İlmi gelişmeler ve insanın yaptığı keşiflerle bu gün dünya tek ve küçük bir şehir haline gelmiştir. Kıtalar birer köy, ülkeler de mahalle mesabesinde kalmış, ülkeler arası ilişkiler mahallelerde ev komşuluğu durumuna gelmiştir. Bu zaviyeden bakılınca komşuluk ilişkileri, ülkeler arası etkilenmelerin nasıl neticeler doğurduğunu ortaya koymaktadır. Hiç de iyi komşuluk ilişkisi sergilemediği ortadadır. Ülkeler arası birliktelikleri de bir mahalle bütünleşmesi şeklinde yorumlarsak, bu günkü dünya huzurunun geldiği nokta, yaşanan yalnızlıklar, mahallelerdeki ızdırapları ve kaynaklarını anlatmaya yetmektedir.
Şu an dünyanın tek gündemi olan korona virüsü, insanların birbirine ne kadar muhtaç olduğunu anlaması gerektiğini de ortaya koymuştur. Birliklerin bile kendilerine hayır etmediği, her ülkenin kendi derdine düştüğü, en güçlü benim diyen ülkelerin bile bırakın birlik olduklarına yardım etmeyi, kendi insanlarına bile hizmet götürmede aciz kaldıkları görülmüştür. En önemlisi de birbirlerine hiç de dost olmayan ülkelerin yakınlaştıkları müşahede edilmiştir. Geçmişte yaşadıkları kötü ilişkileri unutturacak güzel yardımlaşma örnekleri sergilemişlerdir.
Bir çok devlet adamının zaman zaman dile getirdiğini de göz önüne alırsak, bu virüs pandemisi sona erince hakikaten her şey eskisi gibi olmayacak gibi gözüküyor. Dileriz ki yeniden kendi bencilliklerinin peşinden koşmazlar. Dileriz ki kutuplar halinde yeniden diğerlerinin hak ve hukukunun hiçe sayıldığı bir dünya anlayışı içinde olmazlar. Dileriz ki, göz yaşları diner, mazlumlar haklarını alabilirler.
Dileriz ki, İnsan, düşmanlıkların bir insanlık aybı olduğunu kavrar. Irk, dil, din, coğrafya farkının insanın Allah katındaki değerinin büyüklüğünü değiştirmediğinin farkına varır. Ülkelerin, menfaat peşinde sebep oldukları insanî dramların ne kadar yıkıcı olduğunun farkına varmalarına sebep olur. Hangi milletten olursa olsun canın aziz olduğunu anlar. Bir cana sebep olmanın dünyadaki bütün canlara sebep olmak gibi olduğu şuurunu kazanır ve şu İslamî fermanın kulaklara küpe olması gerektiğini görür: “Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitapʼta) şunu yazdık: 'Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir.” (Maide, 32)
İslâm inancında insan daima imtihan halindedir. Hayatını mutlu, huzurlu ve verimli kılmak için yaşadığı her şeyden ders almak zorundadır. İnsanlık da aynı imtihanlardan geçmektedir. Bu koronavirüsün de global bir imtihan olduğu bilinci ile hareket edilerek dünya, huzur ve insan haklarına dayalı yeni bir arayış içinde olmak zorunluluğunu hissetmelidir. Ülkeler dünyada kendilerinden başkalarının da varlığının farkına varıp el birliği ile insan odaklı yeniliklere adım atmanın yollarını aramalıdır.