MUHARREM AYI VE AŞURE

MUSTAFA TOPAL

Kıymetli okurlarım!

İslam tarihinde Muharrem ayının önemli bir yeri vardır. Hz. Peygamber (SAV)’in Mekke’den Medine’ye hicreti bu ayda vuku bulmuştur. Hicret hiç şüphesiz İslam tarihi için dönüm noktasıdır. İnsanlara iletmek görevi ile yükümlü olduğu İslam’ı, Mekkelilerin baskısı ve işkencelerinden dolayı tebliğ imkânı bulamayan Peygamber Efendimiz, Cenab-ı Allah tarafından Medine’ye hicretle emrolunmuştur. Bundan dolayı hicret bir başlangıçtır ve Hicri takvimin başlangıcı olarak kabul edilmiştir.

Diğer taraftan Peygamber Efendimiz’in biricik torunu Hz. Hüseyin Muharrem Ayı’nda Krbela’da şehit edilmiştir. Bu şehadet ve Ehl-i Beyt’in maruz kaldığı haksızlıklar İslam tarihine acı ve kederleriyle birlikte mal olmuştur. Anadolu insanının gönlünde yerleşen Ehl-i Beyt sevgisi de Peygamber Efendimiz’e duyulan derin sevgi ve aşkın ifadesidir.

Mübarek Muharrem ayı içindeyiz. Muharrem Ayı bizim için mukaddes ve mübarektir. Bu ayda oruç tutmak, hele hele ilk on gününü oruçlu geçirmek Hz. Peygamber Efendimiz tarafından tavsiye edilmiştir. Bu ay milletimiz tarafından da mübarek bilinmiş, İlk on gününü “Aşure Günleri” olarak isimlendirmiştir.

İlk on gün içinde aşure adı verilen bir tatlı türünü de bu günlere mahsusen pişirip komşuları ve dostları ile paylaşmıştır. Aşure Günleri; paylaşmak, veren elin alan elden üstün olduğu inancı ile üstün olma arzusu ve yücelmek duygularının gelişip yerleştiği günler haline gelmiştir. Ayrıca Aşure Günleri hoşgörü ve sevginin sembolü günlerdir.

Rahmet olarak gönderilen Allah Rasulü, bizzat kendisi sevgi ve şefkatin sembolü olmuştur. O, hayatının bütün bölümlerinde hoşgörülü ve affedici olmuş, Mekke’nin fethinde yıllarca kendisine kan kusturan insanlara dahi genel af ilan edebilmiştir. Zira onun yol göstericisi, "Sen hikmetle, güzel öğütle, Rabb’inin yoluna çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et" (Nahl, 125) diyen ve Rahmet’i sonsuz olan Cenab-ı Allah’tır. Hz. Muhammed (SAV) de, Rabbi’nin buyruğuna uygun olarak; sevgi ve merhameti tavsiye etmiş; "merhamet etmeyene, merhamet edilmez" (Buhari, Edep, 18) diyerek, sevgi ile karşılanmanın yolunu, sevgi ile muamele etmek şeklinde formüle etmiştir.

Hz. Peygamber’in, torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e gösterdiği sevgi ve şefkat meşhurdur. Allah Teâlâ, Kur’an’ında onun sevgi ve şefkat yönünü şu ifadelerle dile getirir: "Allah’ın rahmeti ile onlara yumuşak davrandın. Eğer, kaba ve katı yürekli olsaydın çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları affet, onlar için mağfiret dile." (Al-i İmran, 159). Bu ifadelerden anlaşıldığına göre müslümanların, Hz. Peygamber (SAV) etrafında kenetlenmelerinin sebebi, onun insanlara karşı yumuşak davranmış olmasıdır.

 Evet, toplumları bir arada tutan, insanların birbirlerine karşı hoşgörü, tahammül ve anlayış göstermeleri, kusur ve kabahatleri affedici olmalarıdır. Aksi takdirde, insanları bir arada tutmak mümkün değildir. Fertleri, gönüllü ve samimi bir şekilde bir araya getiren yegane güç; sevgidir. Hz. Muhammed (SAV)’in hem kendisi rahmettir, hem de rahmet olarak gönderilmiştir. Sadece müslümanlara değil; bütün alemlere rahmettir. O, lanet edici, katı yürekli, gaddar, kin ve öfke dolu bir insan değildir.

Muharrem Ayı ile gelen sevgi ve hoşgörünün tüm günlerimize ve gönlümüze aksetmesi dileğiyle…