MUŞTULANMIŞ FETİH: FETH-İ İSTANBUL (1)

MUSTAFA TOPAL

Kur’an-ı Kerim Peygamber efendimiz (SAV)’e fetih müjdesinde bulunur. “Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik. Ta ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın, sana olan nimetini tamamlasın, seni doğru yola iletsin ve Allah sana, şanlı bir zaferle yardım etsin.” (Fetih Suresi, 1-3). Bu müjde Efendimiz için çok önemli idi. Zira doğup büyüdüğü, hayatının bütün hatıralarını barındıran, yeryüzünün kalbi, Allah’ın nazargahı Mekke’den çıkmak zorunda bırakılmıştı. Peygamberlik görevini aldığı Mekke’den uzak kalmak zordu onun için. Medine’ye de mahzun gitmişti zaten. Onun gibi ashabı da aynı hüznü yaşıyordu. İşte bu ayet bu hüznün biteceğinin müjdesiydi.

Müfessirler bu ayeti farklı şekillerde yorumlamışlar, çoğunluğu da fethi o günkü şartlarda değerlendirmiş; efendimizin bu hüznünün bitimini müjdelediği kanaatine varmışlardır. Bu meyanda Hudeybiye musalahası başta olmak üzere, Mekke’nin fethi, Hayber’in, Taif’in fethi şeklinde tefsir etmişlerdir. Rasulullah efendimizin peygamberliğinin Mekke dönemi ele alındığında, bu, elbette ayet okununca anlaşılması gereken değerlendirmedir. Medine’ye hicretinde Mekke’den çıkarken “Ey kutlu şehir, mecbur bırakılmasaydım seni terk etmezdim” buyurmasına baktığımızda bu değerlendirmeyi anlamak gayet tabiidir. Hissi olarak ele alınabilecek bu ifadeyi daha çok Mekke’nin stratejik konumu itibariyle dikkatle incelemek gerekir. Yeryüzünün en mukaddes yapısının/Kabe’nin, yeryüzünün en mukaddes, aynı zamanda ticarete ve siyasete merkez olmuş en çok ziyaretçi çeken beldesinde, Mekke’de olmasına dikkat çekmek yerinde olacaktır mutlaka. Peygamber efendimizin yüklendiği peygamberlik vazifesinin tabiatında var olan tebliğ görevi bakımından bu stratejik önem, belki birinci öncelikle üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur. Bu açıdan bakıldığında Mekke’nin fethinin müjdesi, Peygamberimizin peygamberliğinin Medine döneminin geleceği bakımından hayati önemi haizdir.

Peygamber efendimiz (SAV), hicretin altıncı yılında gördüğü bir rüya üzerine Mekke’yi ziyaret etmek istedi. Ashabından 1400 kişi ile birlikte Zulhuyfe’de ihama girerek Mekke’ye doğru yola çıktı. Hudeybiye’de konaklayan Peygamber efendimizin bu yolculuğunu haber alan Mekkeli müşrikler Müslümanları Mekke’ye sokmamakta kararlı idiler. Peygamberimiz onlara savaşmak niyetinde olmadığını, Kâbe’yi ziyarete geldiklerini söyledi. Zaten ashabının silahsız olarak yola çıkmasını da temin etmişti. Burada Mekkelilerle bir sulh anlaşması imzaladılar. Buna göre, Müslümanların Kâbe’yi ziyaretleri bir sonraki yıla kalıyordu. Anlaşma bunun yanında Müslümanların aleyhine ağır maddeler ihtiva ediyordu. Rivayetlere göre yukarıda bahsi geçen Fetih suresinin ilk ayetleri bu anlaşmadan bahsediyordu ve bu anlaşmayı bir fetih olarak niteliyordu.

Ayette geçen “Fetih” kelimesinin “silahla bir beldeyi ele geçirmek” manasına kullanılması bakımından Mekke’nin fethine yorumlayan müfessirler olduğu gibi, bazı tefsirciler ise bu surede geçen birtakım ifadelere bakarak bunu Hudeybiye anlaşmasına yorumlamışlardır. Bunlara göre fetih kelimesi, bir çözüm getirdiği ve tıkanıklığı açtığı için sulh için de kullanılabilir (Kur’an Yolu, aynı ayetin tefsiri). Müslümanlar lehine sağladığı faydalı sonuçlara bakarak da Hudeybiye anlaşmasını fetih olarak değerlendirmişlerdir.

(Devamı gelecek yazıda)