TEK PATRON MİLLET OLACAK
22. 23 ve 24.'üncü dönem AK Parti Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz gazetemizi ziyaret ederek hayırlı olsun ziyaretinde bulundu. Ziyaret sırasında sorularımızı...
22. 23 ve 24.'üncü dönem AK Parti Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz gazetemizi ziyaret ederek hayırlı olsun ziyaretinde bulundu. Ziyaret sırasında sorularımızı da cevaplayan Poyraz, şu anda yaptığı çalışmalar ve referandum süreciyle alakalı önemli açıklamalarda bulundu. Geçmişte milletin kaderini etkileyecek birçok önemli konuda millet haricinde herkesin söz söylediğini belirten Poyraz, AK Parti iktidarı ile ortaya çıkan millet iradesinin yine AK Partinin önerdiği yeni sistemle taçlanacağını ve artık tek patronun millet olacağını söyledi.
“Üniversite öğrencilerimize bürokrasi ve siyaset üzerine ders veriyorum”
Dr. Fahrettin Poyraz, 3 dönem yaptığı milletvekilliğinin ardından şu anda yaptığı çalışmalarla ilgili olarak bilgiler verdi. Hayatındaki siyasi yoğunluğun halen devam ettiğini kaydetti.
Poyraz açıklamasında, “Bir taraftan kendi özel işlerimizi oturtmaya çalışıyoruz. Bir taraftan da siyasi yoğunluk devam ediyor. Genel Merkezimiz tarafından verilen il koordinatörlüğü görevini yürütmeye çalışıyorum. Niğde, Aksaray ve Kırşehir deki teşkilatların referanduma hazırlıklarıyla ilgili çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam ediyor. Diğer taraftan zaten sporun içindeyiz ve bu bağlamda Futbol Federasyonu temsilciliği yapıyorum. Üniversitemizin önceki Rektörü Azmi Özcan Bey’in “Bu kadar birikiminiz var işin teoriğini biliyorsunuz ve pratiğinde de yıllarca yer aldınız. Bunu niçin Bilecik için kullanmıyoruz?” diye bir teklifi vardı. Devamında Haziran ve Kasım seçim çalışmaları ve yeni bir düzen oturuncaya kadar geçen sürenin ardından yeni Rektörümüz İbrahim Bey’de böyle bir teklifle gelince Yardımcı Doçent olarak üniversitemizde derslere başladım. Siyaset Bilimlerinin doktorasını yaparken İktisadi ve İdari Bilimler Fakültemizde 3.’üncü sınıf öğrencilerimize bürokrasi ve siyaset üzerine ders veriyorum.
“AK Partinin önerdiği sistemde tek patron millet olacak”
Referandum süreciyle alakalı olarak olayın muhalefet tarafından farklı boyutlara çekildiğini düşünüyorum. Kavram kargaşası oluşturularak bu gürültü arasında özellikle CHP, kendi doğru olmayan iddialarını gerçekmiş gibi kamuoyuna yansıtarak bir algı oluşturmaya çalışıyor. Bizim ortaya koyduğumuz sistem ideal demokrasiye en yakın sistem. İdeal demokrasi sistemi halkın kendisiyle ilgili konularda doğrudan doğruya karar verebilmesidir. İcranın başı sorumluluk makamında olan kişiyi doğrudan doğruya belirli bir süreyle halkın seçmesini ve sonrasında hesabını halka vermesini öneriyoruz. AK Partinin önerdiği sistemde tek patron var. Burada tek patron millet. Şu anda sakıncaları, sıkıntıları unutturulmaya çalışılan ve hiç hatırlatılmayan mevcut sistemde patronlar milletin dışındaki herkes. Şu anda değiştirilmeye çalışılan 61 anayasasında ‘Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ diyor. Millet bu iradesini yetkili organlar tarafından kullanır. TBMM, Anayasa Mahkemesi, HSYK, YÖK, Milli Güvenlik Kurulu v.s. bu liste uzayıp gidiyor. Dolayısıyla milletin kaderini etkileyecek böyle önemli bir konuda milletin dışında herkes söz söylüyor. Alınan kararlar doğrudan doğruya milletin hayatına tesir ediyor.
“2007 yılına kadar hükümeti kilitleyen bir Cumhurbaşkanı vardı”
Son 15-20 yıllık siyasete baktığımız zaman milletin bizzat seçerek meclise gönderdiği milletvekilleri bir Başsavcının talebi ve milletin tesiri olmayan Anayasa Mahkemelerinin kararıyla kapatıldı. Milletin seçmiş olduğu bir siyasi partiyi Türk milleti adına kapattılar. Şimdiki sistemde bu çelişkilerin tartışılması gerekiyor. Şimdiki sistemde son 10 yıldır herhangi bir sıkıntı yaşanmadıysa bu AK Parti üst yönetiminin yönetim tarzından kaynaklanıyor. AK Parti öncesi dönemlerde üst yönetimlerde yaşanan en ufak tartışmalarda kapanması güç yaralar aldık. Bu yaşananlar yürütmedeki partilerle Cumhurbaşkanı arasındaki itilaftan kaynaklandı. Aynı şekilde millet 2007 yılına kadar yetkiyi AK Parti iktidarına verdi. Fakat biz yetkiyi milletten almamıza rağmen bir il müdürü atama noktasında bile Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in onayına tabi idik. Bizi tüm atamalarda bir dakika rahat bırakmadı ve tamamen engelledi. Ama millet Ahmet Necdet Sezer’e hesap soramıyordu. Milletin seçimiyle iktidara gelmiş bir partiye engel olabiliyordu. 28 Şubat döneminde rahmetli Erbakan Başbakan iken dışarıdan bir müdahale ile Milli Güvenlik Kurulu’nun dayatmaları ile Başbakanlığı bırakmak zorunda kalmadı mı? Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, havada ikmal yapacağız diyerek Refah Partisinden sonra en büyük çoğunluk Doğru Yol Partisinde iken Başbakanlığı Mesut Yılmaz’a verdi. Hâlbuki Refah Partisi ile Doğru Yol Partisinin milletvekili sayısı 276’dan fazlaydı. Ama o ne yaptı yetkiyi azınlığa ve Anavatan Partisine verdi ve daha kötü oldu. Birkaç gün içinde o dönem Doğru Yol Partisinden 40’a yakın milletvekili istifa ettirildi. Etmeyenlerle ilgili bir sürü yaptırımlarla bulunuldu. Bilecik buna şahit. O dönem Bahattin Şeker Milletvekilliğini bırakmak zorunda kalmadı mı? Bunlar milletin iradesini yok eden mevcut 61 anayasasının oluşturduğu yapıların sonucudur. 2007 yılına kadar hükümeti kilitleyen bir Cumhurbaşkanı vardı. Biz şu anda patron millet olacak diyoruz.
“Milletin hakemliğine gideceğiz”
Bundan sonra herkes çıkacak ben buyum, bana destek verin diyecek. Üstelikte milletin % 50’sinden fazlasının güvenini alması lazım. Şimdi burada nerde tek başlılık var nerde tek adamlılık var. Eğer teklik söz konusuysa burada tek patronluk söz konusu. O tek patronda millet! Milletimizin bunu gözden kaçırmaması lazım. Şimdi efendim işte cumhurbaşkanı meclisi fesih edecekmiş. Böyle bir şey yok. Cumhurbaşkanı ancak meclisi kendisiyle birlikte seçime götürebilir. Orada da Cumhurbaşkanı şu riski alıyor. Eğer ortada bir yanlış olduğunu düşünüyorsa ve bu yanlışta meclisle karşı karşıya geldiyse çünkü iki güç birbirini dengeleyecek. O zaman Cumhurbaşkanı; arkadaş TBMM’ye ben sizin bu tavrınızı, kararınızı desteklemiyorum ve milletin hakemliğine gidiyorum. Tek patron millet dedik ya milletin hakemliğine gidiyoruz. Sadece meclis gitmiyor, birlikte gidiyorlar. O zaman Cumhurbaşkanı millete şunu izah etmek zorunda; Bu şu gerekçelerden dolayı seçim kararı aldım. Millet dinleyecek bakacak, evet Cumhurbaşkanı bu yapmakta haklı, ortada bir kriz var ve krizi çözme noktasında bizim hakemliğimize başvurdu. Bizi patron bildi, geldi bize sordu, sorulmasını istedi. Ben Cumhurbaşkanını haklı buluyorum orada kim oturuyorsa hangi parti sorun çıkarıyorsa millet faturayı ona kesecek. Ama tersiyse o zaman diyecek ki; Sayın Cumhurbaşkanım sen iyi güzel bu konuyu önümüze getirdin ama sen bu konuda haklı değilsin kusura bakma bu konuda meclisteki şu parti şu milletvekili haklı ben seni desteklemiyorum. Bitti, yani burada tek adamlılık nerde var. Tek patronluk var burada özellikle üstüne ısrarla basa basa söylüyorum.
Dolayısıyla ideal yönetimlerde önemli karar mekanizmaları oluştururken ya bunu doğrudan doğruya millete seçtireceksiniz veya milletin seçtiklerini seçtirmek durumunuzdasınız. Çünkü milletin seçtikleri bir hata yaparsa hesabı millet soracak ve hesabı millete verecekler. Cumhurbaşkanı’da hata yaparsa millete hesap verecek, mecliste hata yaparsa millete hesap verecek. İdeal sistem bu biz şuan da bunu getirdik. Peki, CHP niye bu kadar karşı çıkıyor. Ben açıkçası CHP'nin hala tembel öğrenci alışkanlığından kurtulamadığını düşünüyorum. Bir sürü mazeretin arkasına sığınıyor, yıllardır % 25’lik bir oy bandına yerleştiler, üç aşağı beş yukarı gidip geliyorlar. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi gelirse CHP'nin söz sahibi olabilmesi için % 25 değil % 50.1 ile başlaması gerekiyor. Önünde % 25'lik bir hedef var. Bana kalırsa CHP'nin yöneticileri bu tabloyu gördükleri için biraz konforlarından, rahatlarından fedakârlık yapmak istemiyorlar. Güzel tarafı da şu, bakın CHP geçmişte mesela başörtüsüne karşı geleneksel bir tavrı vardı.
Geçtiğimiz hafta bir olay oldu onu takdirle karşılıyorum. Kılıçdaroğlu İstanbul'da dolmuşta saldırıya uğrayan başörtülü kızımızın evine kadar gitti. Aslında Cumhurbaşkanı hükümet sistemini tartışıyor olması bile CHP geleneksel tavırlarının değişmesinde önemli bir etken oldu. Varlıklarını devam ettirmek isteyen siyasi partiler, %10, %15, %25 ile siyaset yapayım bu bana yeter anlayışından ben toplumun %51'ini kucaklamalıyım anlayışına dönmek zorunda.
“Bundan sonra millet ne derse o olacak”
Türkiye'nin son 50 yılında siyasi partiler Türkiye’deki gerginliğin çatışmanın en önemli aktörlerinden birisi konumundaydı. Liderlerin konuşmaları, üslupları, tavırları şimdi herkes asgari % 51 ama %100'ün tamamını kucaklayıcı politikalar belirlemek zorunda olacaklar. Bu Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemin en önemli kazanımlarından birisi olacak. Tekrar söylüyorum burada tek patron var oda millet. Zaten millet 15 Temmuz da bunu ilan etti. Milletin iradesini çiğnemeye kalkanlara millet en güzel cevabı verdi. Siz benim irademi gasp edemezsiniz, benim irademin üzerine çıkamazsınız diyerek tavrını net bir şekilde ortaya koydu. Devlet bunu gördü ve doğru okudu. 15 Temmuz’un verdiği tek mesaj vardı. ‘Hiçbir güç milletin gücünün üzerinde değildir’ Bundan sonra ben kendi geleceğimi belirleme noktasında icra yetkisini Cumhurbaşkanı’na, denetim yetkisini de parlamentoya veriyorum. Bu iki gücün dışında kimseyi de beni temsile yetkili olarak tanımıyorum. Bu iki güç 5 yıl boyunca benim adıma ülkeyi yönetecek ve 5 yılın sonunda da patron olarak gelecek bana hesap verecekler. Bundan önceki sistemde bürokratik, oligarşik yönetim anlayışı vardı. Millet ne derse desin yukarıda birileri kapalı kapalı ardında istediği kararı alıyordu. Milletin istemediği pek çok şey oluyordu. Ama bundan sonra millet ne derse o olacak” dedi
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.